(I)
sen yaraların kabuklanmasını önleyici
kanatan
tırnaklarınla, kalbimin
gevrek
bir köşesini arıyorsun, boşuna
ufaladım
bütün kırılgan yerlerimi
yanmış
yakılmış ve un ufak zerreleriyle şiirlerimin
herkesten
uzak
hiçkimseye
yakın sözlerimle
aşktan
da kederden de uzaktayım
yine de
sana bir çay demler
ve temiz
yaralarımı gösterebilirim istersen
kimselerin
görmediği...
üç vakte
kadar bak gökyüzüne
üçkardeşler
hâlâ bana gülümsüyor...
(II)
sen kalbimin buzullarınıeritmeye sancılanan
ıslak
dudaklarınla, kırmızı bir mum gibi
bir ateş
hâlesi gibi yan doruklarımda
yan ki
yanmak nafile
hohlasan
apak avuçlarınla içinden geçenleri..
yumuşak
bir yerlerimi arıyorsun, boşuna
dondurdum
güzel sözlerimi tarifsiz işvene rağmen
dillerim
lâl,
kelimelerim, kuru kalabalıklar gibi tozlu raflarda..
yine de
sana
buzlu sular
ve tatlı
gelecek rüyaları verebilirim istersen
bak ki
dünya dönüyor,
senden
sonra da benden sonra da
bak ki
andızlı mezarlıklara
seven de sevilen de hep aynı göğün altında...
(III)
sen kan
tutmasın diye hançerini sırtımda bırakan
korkak
parmaklarınla / soğuk ve akrepsi
bir
müebbet mahkumu gibi dolan şimdi
şehrin
sokaklarında
karışsın
ayakların birbirine..
oysa
artık bütün gezmelerin boşuna..
gittiğin
her yerde ben varım, beni görmesen de
hançerinin zehri var ellerinde, dokunduğun her şey ölüme yakın
utanç ve
kederden bol nasip
ve
dünyalıklar peşinde
bir
korku abidesi gibi dur
durabilirsen
artık bu şehirde..
yine de
sana şifalı sular sunabilirim istersen
temiz ve
yaşlı kadınların ellerinden..
yahut göğsüne takmak için
acıyı
azaltabilir belki, tılsımlı taşlar da
gel gör
ki hayattayım buldum zehrinin şifasını
bak ki
buluttan üç elma düşmüş
hayrettir değil mi üçü de bana..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder